- Katılım
- 10 Nisan 2025
- Mesajlar
- 744
- Reaksiyon puanı
- 83
- Konu Yazar
- #1
Tasavvufta “baş olma sevdası”, kişinin manevi yolda ilerlerken nefsiyle hâlâ öne çıkma, lider olma, makam-mevki kazanma veya insanlar tarafından beğenilme arzusunu içinde taşımasıdır. Bu durum, tasavvufun temel öğretilerine ters düşer. Çünkü tasavvufun özü benliği terk etmek, nefsani arzuları aşmak ve Hakk’a teslimiyetle yaşamaktır.
Tasavvuf ehline göre “baş olma sevdası” kişinin nefsiyle hâlâ hesaplaşamadığını gösterir. Nefs, sürekli kendini beğenmek ve başkalarının da onu beğenmesini ister. Bu yüzden bir kişi hizmet ederken bile, içten içe övülmek ya da lider olmak istiyorsa, aslında Allah rızasından sapmış, nefsin oyununa düşmüş sayılır.
Bütün büyük mutasavvıflar, önce “hiçlik” makamına ulaşmayı öğütler. Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli gibi isimler, benlik davasını bırakmadan Hak yolunun yürünemeyeceğini söyler. Çünkü tasavvufun özünde “kul” olmak vardır, “baş olmak” değil.
Baş olma sevdası, ibadetlerde ve hizmetlerde gösterişe yol açabilir. Bu da “riya”ya (gösterişe) düşmek anlamına gelir ki, bu tasavvufta gizli şirk sayılır. Kulun kalbinde Allah'tan başkası varsa, o yol tasavvuf yolu değildir.
Tasavvufta liderlik ya da şeyhlik bile bir makam değil, bir yük ve sorumluluk olarak görülür. Gerçek mürşitler asla bu yolda baş olmak istememiştir. Hatta birçok veli, kendini gizlemiş, tanınmak istememiştir. Çünkü asıl kemâl, görünmeden hizmet edebilmektedir.
Yunus’un bu dizeleri, dünyaya ve makama aldanmamayı öğütler. Baş olmak bir oyalanmadır; hakikate ulaşmak ise “hiç” olmakla mümkündür.
Sonuç:
Tasavvufta “baş olma sevdası”, nefsin hâlâ diri olduğunu ve kişinin manevî olgunluk kazanamadığını gösterir. Bu sevda terk edilmeden, hakiki bir Allah dostu olunamaz. Gerçek tasavvuf, görünmeden Hakk’a yaklaşmayı; baş olmadan dost olmayı öğütler.
1. Nefisle İmtihan
Tasavvuf ehline göre “baş olma sevdası” kişinin nefsiyle hâlâ hesaplaşamadığını gösterir. Nefs, sürekli kendini beğenmek ve başkalarının da onu beğenmesini ister. Bu yüzden bir kişi hizmet ederken bile, içten içe övülmek ya da lider olmak istiyorsa, aslında Allah rızasından sapmış, nefsin oyununa düşmüş sayılır.
2. Sıfır Olmadan Bir Olunmaz
Bütün büyük mutasavvıflar, önce “hiçlik” makamına ulaşmayı öğütler. Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli gibi isimler, benlik davasını bırakmadan Hak yolunun yürünemeyeceğini söyler. Çünkü tasavvufun özünde “kul” olmak vardır, “baş olmak” değil.
3. Gizli Şirk Riski
Baş olma sevdası, ibadetlerde ve hizmetlerde gösterişe yol açabilir. Bu da “riya”ya (gösterişe) düşmek anlamına gelir ki, bu tasavvufta gizli şirk sayılır. Kulun kalbinde Allah'tan başkası varsa, o yol tasavvuf yolu değildir.
4. Gerçek Baş, En Geride Olandır
Tasavvufta liderlik ya da şeyhlik bile bir makam değil, bir yük ve sorumluluk olarak görülür. Gerçek mürşitler asla bu yolda baş olmak istememiştir. Hatta birçok veli, kendini gizlemiş, tanınmak istememiştir. Çünkü asıl kemâl, görünmeden hizmet edebilmektedir.
5. Yunus Emre'nin Diliyle
“Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.”
Yunus’un bu dizeleri, dünyaya ve makama aldanmamayı öğütler. Baş olmak bir oyalanmadır; hakikate ulaşmak ise “hiç” olmakla mümkündür.
Sonuç:
Tasavvufta “baş olma sevdası”, nefsin hâlâ diri olduğunu ve kişinin manevî olgunluk kazanamadığını gösterir. Bu sevda terk edilmeden, hakiki bir Allah dostu olunamaz. Gerçek tasavvuf, görünmeden Hakk’a yaklaşmayı; baş olmadan dost olmayı öğütler.